Emlak Vergisinde Arsa Metrekare Değerlerinin Belirlenmesine Karşı Yargı Yolu: Hukuki Altyapı, Uygulama Süreci ve Danıştay Kararları Işığında Değerlendirme

Giriş

Emlak vergisi, yerel idarelerin finansmanının temel dayanaklarından biri olarak, kentleşme, altyapı hizmetleri ve kamu kaynaklarının etkin dağıtımına hizmet eden bir maliyetlendirme aracıdır. Bu verginin hesaplanmasında esas alınan arsa metrekare birim değerleri, taşınmazların bulunduğu yerin ekonomik ve fiziksel özelliklerine göre farklılaşmakta, bu nedenle her dönemde yeniden değerlendirme ihtiyacı doğmaktadır.

Takdir komisyonları tarafından belirlenen bu değerler, vergi matrahının temel bileşenini oluşturmakta ve dolaylı olarak milyonlarca vatandaşın emlak vergisi tutarını belirlemektedir. Özellikle 2026-2029 dönemi için değerlerin 30 Haziran 2025 tarihine kadar belirlenmek zorunda oluşu, konunun hem idare hem de bireyler açısından taşıdığı stratejik önemi ortaya koymaktadır.

Bu makalede, arsa birim metrekare değerlerinin belirlenmesinde izlenen yasal prosedür, takdir komisyonlarının yapısı, yetkileri ve karar alma süreçleri ele alınacak; bireysel dava hakkının gelişimi ve Anayasa Mahkemesi’nin 2012 tarihli kararıyla bu alanda sağlanan ilerleme değerlendirilecektir. Ayrıca, Danıştay içtihatlarının kararların iptali, kısmi iptal ve “değer bakımından farklı bölgeler” gibi kavramlar üzerinden analiz edilmesiyle, yargısal denetimin uygulamaya etkisi ayrıntılandırılacaktır.

  1. Yasal Çerçeve: Emlak Vergisi Değerlemesinin Hukuki Altyapısı

1.1. Temel Mevzuat: Emlak Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanunu Hükümleri

Arsa ve arazilerin vergiye esas değerinin tespitine yönelik esaslar, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu (“EVK”) ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu (“VUK”) çatısı altında düzenlenmiştir. EVK’nın 29. maddesi, arsa ve arazilere ilişkin vergi değerlerinin takdir komisyonları tarafından belirlenen asgari birim metrekare değerleri üzerinden hesaplanacağını hükme bağlamıştır. Bu değerlerin her yıl, bir önceki yılın yeniden değerleme oranının yarısı oranında artırılması esastır.

Cumhurbaşkanı, bu artış oranını sıfıra indirme ya da yeniden değerleme oranına kadar yükseltme konusunda yetkilendirilmiştir. Bu yetkiyi belediye grupları bazında farklı oranlarla uygulama imkânı da mevcuttur. EVK’nın 31. maddesi, değer tespitinde piyasa, maliyet, kira veya üretim değeri gibi kriterlerin dikkate alınacağını ve detayların tüzükle düzenleneceğini belirtmektedir.

VUK’un 72. maddesi takdir komisyonlarının oluşumu ve görevlerini detaylandırır. Ayrıca, Emlak Vergisine Matrah Olacak Vergi Değerlerinin Takdirine İlişkin Tüzük’ün 26. maddesi, değerlemede dikkate alınacak kriterleri düzenler. Bu kriterler arasında imar durumu, altyapı hizmetlerine erişim, cadde/sokak durumu ve topoğrafik yapı gibi unsurlar yer alır.

1.2. Takdir Komisyonlarının Oluşumu ve Görev Alanı

Komisyonlar; belediye, vergi dairesi, tapu sicil müdürlüğü, ticaret odası ve muhtarlık gibi temsilcilerden oluşur. Büyükşehirlerde bu komisyonların kararları, ayrıca merkez komisyonlarca denetlenir. Kararların onaylanmaması durumunda iade süreci işletilir.

1.3. Değerleme Süreci ve Uygulama Takvimi

Değerleme işlemleri dört yılda bir gerçekleştirilir. 2025 yılı, 2026-2029 dönemini kapsayan yeni değerlerin belirleneceği yıldır. Komisyon kararlarının en geç 30 Haziran 2025 tarihine kadar ilan edilmesi ve belediye ile muhtarlıklarda askıya çıkarılması zorunludur.

  1. Yargısal Denetim ve Bireysel Dava Hakkının Gelişimi

2.1. Anayasa Mahkemesi Kararıyla Genişleyen Yargı Yolu

Anayasa Mahkemesi, 31.05.2012 tarihli ve E.2011/38, K.2012/89 sayılı kararıyla bireysel mükelleflerin takdir komisyonu kararlarına doğrudan dava açmasının önünü açmıştır. Bu karar, hak arama özgürlüğü ve hukuk devleti ilkesi yönünden dönüm noktası olmuştur.

2.2. Dava Açma Süreleri, Usuller ve İptal Gerekçeleri

Dava süresi genellikle tebliğ tarihinden itibaren 30 gündür. Ancak ilan yoluyla duyurulan kararlar için “öğrenme tarihi” esas alınır. Danıştay, karar yılının sonuna kadar dava açılabileceğini kabul etmiştir.

İptal gerekçeleri arasında; fahiş değerleme, usule aykırı komisyon yapısı, gerekçesizlik, mevzuata aykırılık ve yanlış verilerle işlem yapılması yer almaktadır.

  1. Yargılama Usulü ve Bilirkişi Raporlarının Önemi

İdari yargılama usulünde “re’sen inceleme” ilkesi geçerlidir. Mahkeme, dava konusu kararın hukuka uygunluğunu bilirkişi raporlarıyla değerlendirir. Bu raporlar; emsal taşınmazlar, piyasa koşulları ve fiziki durumları dikkate alarak hazırlanır.

Mahkeme, bilirkişi görüşünü yeterli bulursa bu doğrultuda karar verebilir. Bu sebeple dava açacak mükelleflerin, teknik verilere dayalı ve belgeli savunmalar sunmaları büyük önem taşır.

  1. Danıştay İçtihatları Işığında Yargı Denetimi

4.1. Kısmi İptal ve Bölünebilirlik İlkesi

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, E.2023/1, K.2023/3 sayılı kararıyla, takdir komisyonu kararlarının “bölünebilir” olduğunu; yalnızca hukuka aykırı bulunan kısmın iptal edilebileceğini açıkça belirtmiştir. Böylece mükellef lehine daha adil bir yargı denetimi sağlanmıştır.

4.2. “Değer Bakımından Farklı Bölgeler” Kavramının Yorumu

Danıştay, “değer bakımından farklı bölge” kavramını sadece coğrafi değil; ekonomik ve fonksiyonel farklılık temelinde yorumlamaktadır. Komisyonların bu farklılaştırmaları bilimsel dayanaklarla açıklaması zorunludur. Aksi hâlde kararlar iptale konu olabilir.

  1. Emsal Kararların Yaygın Etkisi ve Kolektif Yarar

Bir bölgede verilen iptal kararları, benzer durumda olan diğer mükellefler açısından da bağlayıcı nitelik taşır. Bu durum, stratejik dava açmayı ve emsal karar takibini önemli hâle getirir. Meslek örgütleri veya apartman/site yönetimleri aracılığıyla kolektif başvuru yapılması hem etkinliği artırır hem de maliyetleri azaltır.

Sonuç ve Değerlendirme

Takdir komisyonları tarafından belirlenen arsa birim metrekare değerleri, mükelleflerin mali yükümlülüklerini doğrudan etkileyen nitelikte olup, hukuki denetime açık işlemlerdir. Anayasa Mahkemesi’nin dava hakkını genişleten kararı ve Danıştay içtihatları sayesinde, mükelleflerin yargı yoluyla itiraz hakları daha etkin kullanılabilmektedir.

Yargılama sürecinde bilirkişi raporlarının teknik doğruluğu, kararların gerekçeliliği ve yargı mercilerinin bölünebilirlik ilkesine uyumu belirleyici olmaktadır. Ayrıca aynı bölgede verilen emsal kararların yaygın etkisi, sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de vergi adaletinin tesisine katkı sunmaktadır.

Bu bağlamda, emlak vergisi değerleme sürecinin şeffaf, hukuka uygun ve hesap verebilir şekilde yürütülmesi, sadece mükelleflerin değil; kamu yönetiminin de yararınadır. Vergilendirmenin adil ve denetlenebilir olması, hukuk devleti ilkesinin en somut yansımalarından biridir.

Saygılarımızla,

DT Hukuk